-
1 protesteren
karşı çıkmak [-ar] v -
2 argue against
karsi çikmak -
3 come out against
karsi çikmak -
4 set one's face against
karsi çikmak -
5 set against
karşı koymak, karşı çıkmak, karşı olmak, karşı kışkırtmak, birbirine düşürmek, saldırtmak, kıyaslamak, karşılaştırmak -
6 set against
karşı koymak, karşı çıkmak, karşı olmak, karşı kışkırtmak, birbirine düşürmek, saldırtmak, kıyaslamak, karşılaştırmak -
7 contravene
karsi gelmek, aykiri davranmak, ihlal etmek, çignemek; karsi çikmak, reddetmek; uyusmamak, çatismak -
8 oppose
karsi koymak, karsi çikmak -
9 run counter to
karşı çıkmak, muhalefet etmek -
10 run counter to
karşı çıkmak, muhalefet etmek -
11 каршы чыгу
karşı çıkmak, itiraz etmek -
12 εναντιώνομαι
karşı çıkmak, zıtlaşmak -
13 opponieren
karşı çıkmakmuhalefet etmek -
14 fly in the face of sth
karsi çikmak, baskaldirmak -
15 hit out at, against
karsi çikmak, sözlerle saldirmak -
16 turn against
karsi çikmak; düsman olmak; düsman etmek -
17 выступать
ilerlemek; çıkmak,hareket etmek; söz almak,konuşmak* * *несов.; сов. - вы́ступить1) ( выходить вперёд) çıkmak; ilerlemek2) (отправляться в путь и т. п.) çıkmak; hareket etmekвыступа́ть в похо́д — geziye çıkmak; sefere çıkmak
3) тк. несов., ирон. ( важно шагать) fıstıki makam yürümek4) тк. несов. ( выдаваться) çıkıntı oluşturmakдом выступа́ет на метр вперёд — ev caddeye bir metre tecavüz ediyor
ба́лка выступа́ет из стены́ на 30 см — putrel duvardan 30 sm dışarı çıkık / çıkmış
5) в соч.выступа́ть из берего́в — taşmak
6) (появляться, проступать - о сыпи, пятнах и т. п.) dökmekу неё вы́ступили слёзы на глаза́х — gözlerinden yaş geldi
у него́ на лбу́ вы́ступил кру́пный пот — alnı boncuk boncuk terledi
у неё на губа́х вы́ступила лихора́дка — dudağı uçukladı
7) ( публично) söz almak, konuşmak; (sahneye) çıkmakвыступа́ть по ра́дио — radyoda konuşmak
выступа́ть на собра́нии — toplantıda söz almak
выступа́ть с отчётным докла́дом — rapor okumak
вы́ступить по телеви́дению — televizyondan bir konuşma yapmak
вы́ступить в печа́ти со статьёй — basında bir yazı yayınlamak
выступа́ть с проте́стом — protestoda bulunmak
выступа́ть за мир — barıştan yana olmak
выступа́ть про́тив войны́ — savaşa karşı çıkmak
выступа́ть в соревнова́ниях — yarışmalara katılmak
выступа́ть в тяжёлом ве́се (о борце) — ağır sıklette güreşmek
выступа́ть за национа́льную сбо́рную (кома́нду) — milli formayı giymek, milli olmak
выступа́ть с ле́кциями — konferans(lar) vermek
выступа́ть с конце́ртами — konser(ler) vermek
выступа́ть в ро́ли Га́млета — Hamlet rolüne çıkmak
выступа́ть в ро́ли / в ка́честве адвока́та кого-чего-л. — avukatlığını yapmak
под како́й бы личи́ной он ни выступа́л... — hangi kisveye bürünürse bürünsün...
••вы́ступить в похо́д про́тив чего-л. — bir şeye karşı sefer açma
-
18 идти
несов.; сов. - пойти́1) тк. несов. gitmek; yürümek; gelmekидти́ домо́й — eve gitmek
идти́ пешко́м — yayan gitmek; yürümek
идти́ ры́сью — tırıs gitmek
иди́ к доске́! (ученику) — tahtaya kalk!
иди́ впереди́! — öne düş!
2) тк. несов. (двигаться, перемещаться) gitmek; yürümek; yol almakпо́езд шёл бы́стро — tren hızlı gidiyordu
су́дно шло на Оде́ссу — gemi Odesa'ya doğru yol alıyordu
навстре́чу шёл грузови́к — karşıdan bir kamyon geliyordu
иди́ по сле́ду — izi takip et
3) (отправляться, направляться) gitmek; yürümekидти́ на охо́ту — ava gitmek
пошёл бы погуля́л — gidip gezsen
идти́ в го́сти — misafirliğe gitmek
она́ пошла́ за водо́й — suya gitti
пошли́ / пойдём в кино́ — sinemaya gidelim
враг шёл на Москву́ — düşman Moskova'ya yürüyordu
4) тк. несов., перен. (двигаться, развиваться в каком-л. направлении) gitmekидти́ вперёд — ilerlemek; gelişmeler kaydetmek
идти́ к це́ли — hedefe doğru gitmek / ilerlemek
идти́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşmak
5) ( соглашаться) yanaşmak; kabul etmekпойти́ на предло́женные усло́вия — önerilen koşulları kabul etmek
пойти́ на усту́пку — ödüne gitmek
на тако́е де́ло он не пойдёт — böyle bir işe yanaşmaz
идти́ на расхо́ды — masraflar ihtiyar etmek
6) (выступать противником кого-чего-л.) karşı olmak; karşı çıkmak; karşı tutum / cephe almakпро́тив тебя́ он не пойдёт — sana karşı çıkmaz
идти́ про́тив зако́на — kanuna karşı gelmek
7) (вступать, поступать куда-л.) girmekо́сенью он пойдёт (посту́пит) в шко́лу — sonbaharda okula gidecek
идти́ в а́рмию — askere gitmek; orduya girmek
8) ( доставляться) gelmek; gitmekсюда́ идёт сырьё, отсю́да - гото́вые изде́лия — buraya hammadde(ler) gelir, buradan da mamul maddeler / eşya gider
пи́сьма всё иду́т и иду́т — mektupların ardı arkası kesilmiyor
9) тк. несов. (приближаться, появляться) gelmekпо́езд идёт! — tren geliyor!
весна́ идёт — перен. bahar giriyor / geliyor
10) ( отправляться - о транспорте) kalkmak; hareket etmekпо́езд идёт в час — tren birde kalkıyor
11) тк. несов. ( действовать - о механизмах) işlemekчасы́ не иду́т — saat işlemiyor
12) ( об осадках) yağmakпохо́же, пойдёт снег — hava karlayacağa benziyor
13) тк. несов. (иметь место, происходить, производиться) yapılmak; yer almak; yürümek, gitmek ( развиваться)шла война́ — savaş yapılıyordu
иду́т перегово́ры — görüşmeler yapılıyor
в до́ме шла побе́лка — evde badana yapılıyordu
как иду́т дела́? — işler nasıl gidiyor / yürüyor?
торго́вля шла пло́хо — ticaret kötü gidiyordu
14) тк. несов. (проходить, протекать, длиться) geçmekвре́мя идёт — vakit geçiyor / ilerliyor
шли го́ды — yıllar yılları / birbirini kovalıyordu
шёл пя́тый час — saat dördü geçmişti
де́вушке шёл шестна́дцатый год — kız on altısını sürüyordu
идёт уже́ тре́тья неде́ля, как... — üçüncü haftadır...
15) тк. несов. ( пролегать) gitmek; uzanmakкуда́ идёт э́та доро́га? — bu yol nereye gider / çıkar?
хребе́т идёт с за́пада на восто́к — sıradağ batıdan doğuya doğru uzanır
э́тот проспе́кт идёт че́рез весь го́род — bu anacadde kenti boydan boya kateder
да́льше идёт лес — ötesi orman
16) (выходить, выделяться) çıkmak gelmek; yayılmak ( распространяться); akmak ( течь), sızmak; kaçmak ( просачиваться)вода́ идёт? (из крана) — su geliyor mu?
от земли́ шёл пар — topraktan bir buğudur tütüyordu
газ шёл из кла́пана — gazı kaçıran supaptı
у него́ но́сом пошла́ кровь — burnundan kan geldi
из трубы́ пошёл дым — baca tütmeye başladı
17) ( в играх) sürmek; oynamakидти́ с да́мы — kızı oynamak
он пошёл конём — atı sürdü / oynattı
18) ( предназначаться) kullanılmakна что идёт э́тот мех? — bu kürkler ne için kullanılır?
ма́сло, иду́щее в пи́щу — yemeklik yağ
19) ( расходоваться) gitmekде́нег идёт нема́ло — az para gitmiyor
цеме́нта пойдёт не бо́льше то́нны — bir tondan fazla çimento gitmez
на костю́м пошло́ три ме́тра — kostüm için üç metre gitti
20) разг. (находить сбыт, спрос) geçmek; aranmak; rağbet görmekра́ньше э́тот това́р шёл о́чень хорошо́ — önceleri bu mal çok geçiyordu / aranıyordu
почём иду́т сли́вы? — erik kaçtan satılıyor?
ему́ уже́ идёт зарпла́та — maaşı işliyor artık
проце́нты иду́т (с вклада) — faizi işliyor
за сверхуро́чную рабо́ту идёт надба́вка — fazla mesai için zam ödenir
22) (украшать, быть к лицу) gitmek; yakışmakэ́та шля́па тебе́ идёт — bu şapka sana gidiyor
коке́тство ей не идёт — ona cilve yakışmaz
23) тк. несов., разг. (входить, вдвигаться) girmekсапо́г не идёт на́ ногу — ayağım bu çizmeye girmiyor
24) oynamakгде идёт э́та карти́на? — bu filim nerede / hangi sinemada oynuyor
пье́са пойдёт в двух теа́трах — oyun / piyes iki tiyatroda oynanacak
25) ( выходить замуж) varmakза тако́го, как ты, она́ не пойдёт — senin gibisine varmaz
26) тк. несов., перен., разг. (иметь каким-л. результатом, показателем) olmakна́ша кома́нда идёт на второ́м ме́сте — bizim takım ikinci durumdadır
он идёт на одни́ тро́йки — aldığı notlar hep orta
••речь пойдёт не об э́том — söz edilecek olan bu değil
вода́ пошла́ на у́быль — sular inmeye başladı
идти́ на по́мощь кому-л. — birinin yardımına koşmak
мы гото́вы идти́ за тобо́й — arkandan gelmeye hazırız
иду́т слу́хи, что... —...dığı söyleniyor / rivayet ediliyor
пошли́ слу́хи, что... —...dığı yolunda söylentiler çıktı
пошли́ спле́тни — dedikodu alıp yürümüştü
докуме́нт пойдёт на по́дпись — belge imzaya sunulacak
-
19 oppose
v. karşısına koymak, engel olmak, karşı gelmek, muhalefet etmek, karşı çıkmak, kafa tutmak, karşı olmak, itiraz etmek, başkaldırmak* * *karşı çık* * *[ə'pəuz]1) (to resist or fight against (someone or something) by force or argument: We oppose the government on this matter.) karşı çıkmak, itiraz etmek2) (to act or compete against: Who is opposing him in the election?) yarışmak• -
20 counter
adj. karşı, aksi, ters, zıt, kontra————————adv. ters, karşı, aykırı————————n. sayaç; tezgâh; gişe; fiş; karşılık, karşı şey; çene altı ile omuz arası; kontuar————————v. karşılık vermek, karşı koymak, karşı atak yapmak, kontra yumruk atmak* * *1. sayaç 2. karşı gel (v.) 3. sayaç (n.)* * *I see count II 0. noun(a token used in numbering or playing certain games; counters for playing ludo etc.) fişII 1. adverb((with to) in the opposite direction or manner to: The election is running counter to the forecasts.) tersine, aksine2. verb(to meet or answer (a stroke or move etc by another): He successfully countered all criticisms.) karşılık vermek, karşı çıkmak- counter-III noun(a kind of table or surface on which goods are laid: Can you get me some sweets from the confectionery counter?) tezgâh
См. также в других словарях:
karşı çıkmak — 1) dışarıdan gelenleri karşılamaya gitmek Edirne nin üç şerefelisi de kandillerden kaftanı ile ona karşı çıkmış. R. E. Ünaydın 2) bir düşünceye katılmamak, cephe almak … Çağatay Osmanlı Sözlük
karşı — is. 1) Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor. H. E. Adıvar 2) Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ortaya çıkmak — 1) yokken var olmak, meydana çıkmak, türemek ... yani tam muhalefetin istediği gibi bir kabine buhranı ortaya çıkmıştı. Y. K. Karaosmanoğlu 2) biri kendini göstermek Lanet filozofum diyerek ortaya çıkıp Allah a ve kullara karşı hezeyan eden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
önüne çıkmak — 1) rastlaşmak, karşılaşmak, karşısına çıkmak 2) mec. ilk defa görmek, yüz yüze gelmek Kim olursa olsun önüme çıkanla yeniden evleneceğim. S. F. Abasıyanık 3) yolunu kesmek için birdenbire karşı durmak Kasabaya kömür indiren dağ köylülerinin… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baskın çıkmak (veya gelmek) — karşılaştırma konusu olan kimseyi geçmek, ona karşı üstünlüğünü göstermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
arka çıkmak — bir kimseyi başkalarına karşı korumak, kayırmak Annesi arka çıktı da çocuğu dayaktan kurtardı … Çağatay Osmanlı Sözlük
dağa çıkmak — 1) eşkıyalık etmek 2) hükûmete karşı gelmek için dağlara çekilmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
başına çıkmak — (birinin) birinden yüz bulup ona karşı pek şımarıkça davranmak Hizmetçi kadınlarla içli dışlı olmamak, onlara mesafeli davranmak gerekirdi, yoksa başınıza çıkarlardı. T. Uyar … Çağatay Osmanlı Sözlük
muhalefet etmek — karşı davranışta bulunmak, karşı çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
vaziyet almak — 1) belli bir durum veya davranış biçimini benimsemek, tavır almak, tavır takınmak İşgalden sonra Rumların bize karşı nasıl bir vaziyet aldıklarını da pekâlâ biliyorduk. Y. K. Karaosmanoğlu 2) karşı çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük